Herhangi bir durumda sessizliğimi görürseniz bilin ki ağzımdan çıkacak olan kelimeler bizi bir daha yan yana getirmeyecektir. Kafamda size kuracağım cümleyi yumuşatmakla uğraşıyorumdur. Cümlelerim yine batar ama emin olun o bile yumuşatılmış halidir.
Zaman içinde daha iyiye gitmek istiyorsak iki karakter vasfı mühimdir: Özfarkındalık ve özsorumluluk. Yani kendimize olabildiğince tarafsız bakabilmek ve gördüğümüz olumsuzluklar karşısında—birilerini veya bir şeyleri suçlamak yerine—kendi elimizden geleni yapmayı vazife edinmek.
Sorunlar üzerine konuşmak çözümü de içeriyorsa anlamlıdır; çözümü içermeyen bir şekilde sürekli sorunları konuşmak sadece çaresizliğe ve mutsuzluğa yol açar.
Ben insanlara güvenmenin karşılığını, hayatımı alt üst ettiklerinde aldım. Çığlık atmam, yakıp yıkmam gerekirdi ama yapmadım sadece Allaha havale ettim o kadar.
Unutma:
Sevilmek için her ortama uyum sağlaman gerekmiyor.
Güçlü olmak her şeyi tek başına taşımak değil.
Çoğu zaman mesele haklı olmak ile ilgili değil.
Herkesi memnun etmek senin bir sorumluluğun değil.
Aldığım en büyük ders hiçbir koşulda ve hiçbir sebeple taviz vermemem gerektiği. Zor zamanmış, iyi değilmiş, yanlışlıkla olmuş, öyle olacağını düşünememiş. Ben kimsenin alttan alındığı durumları bir daha yapmadığına şahit olmadım. Alttan aldığınız her durum kendinizden tavizdir.
Mutsuz yaşamanıza neden olan hiçbir şey için savaşmayın. Yolunuzu değiştirin. Bu, pes etmek değildir. Sadece bazı şeyler savaşmaya, uğraşmaya değmez, sizin kıymetinizi bilmeyen insanlara zaman ayırmaya gerek yok.
“Sana kızmıyorum. Sen bu kadarsın. Bilmeliydim.” Diyor Cemil Meriç. Birinin ‘bu kadar’ olduğunu anlamanın hüznünü hiçbir şey telafi edemez. Sadece ‘bu kadar’ olana değil, en çok da görmek istemeyen gözüne, duymak istemeyen kulağına kırılır insan. Kendine kırılır.