Duna, 'akmam' falan dememiş..
Budapeşte.

İlk iftar topu, Saraybosna.

Elbisenin içindekinin hava gibi boşalması ile söz ile eylemin birbirini tutmaması arasındaki ilişki..
Geriye içi boş elbiseler ve uçuşan süslü kelimeler kaldı.

Şu sıralar hödük hödük konuşup da ciddiye alınmak isteyenlere Turgut Uyar gibi karşılık veriyorum:
'Ama sizin adınız ne'

Dergâh dergisi 'ekonomik nasipsizlik' sebebiyle kağıt baskıya son vermiş. Kimsenin mesuliyet almadığı bu zamanda Dergâh ta modaya uymuş, 'nasipsizlik' diyerek sorumluyu bulmuş. Hayırlısı olsun diyeyim.

İrlanda’da fotoğraf sanatçısı James Crombie, 5 günlük çalışmanın ardından sığırcık kuşlarının göç sırasında potansiyel tehlikelerden korunmak için yaptıkları toplu gösteriyi görüntülemeyi başardı.

Bir şarkı ve bir kadın, önüne arkasına bakılmaksızın yalnız bir dize yüzünden sokaklarda ve camilerde linç ediliyor; sonunda dili de koparılarak. Demek, bilene sormak bile artık nasip olmuyor bazılarına.
'Tanrınız büyük amennâ'

O çocuğun ticaret ateşesi olarak atanması bence uzun zamandır görüp bildiğimiz kibirli tavrın, maşerî vicdanla inatlaşmanın ve 'siz kimsiniz' demenin hikâyesi.
Ne gerek vardı şimdi?

'İstanbul'un trafik meselesi sühûletle çözülmüş' diye düşünüp 'sevinebiliriz',

'Göğe bakalım!'

Kimsenin görmediği, kameraların açık olmadığı yerlerde hakaret, psikolojik ya da fiziksel şiddet, kamera açıkken nezaket. Ikisinin kibri ve şiddeti kaniksadiklari rahatliklarindan belli. Onlar yakalandı. Darısı diğer arka kapı yiğitlerine ve yeni Türkiye'nin amorf tiplerine..

Mevzu, Nasrettin Hoca türbesindeki espri gibi: Her tarafı açık olan türbenin bir yerinde bir kapı ve o kapı da kilitli.
Şemsiye olduğu için yağmur yağmaz. Yağmur yağdığı için şemsiye..
Falan filan..

'..Çöl dedikleri aylarca bitmeyen nakarat!'

'Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır.'

Ruhu şâd, mekanı Cennet olsun!