Tanrı bizi çok küçük yaratmış. Ödül ve cezalarla bizi oyalıyor, biraz oynayalım diye. Ben ise kendi yarattığım bir duygu için sadece kendime kırgınım. Tanrı bizi çok küçük yaratmış demiştim. Büyük oynuyor.
Aklımdan bir şiir geçiyor.
Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda, diye başlıyor ya hani. Oysa bulunduğum ortamda ne dedikodular dönüyor bir yandan. Sanki dışım halay çekiyor içim dans ediyor :)
Sanırım gözle ilgili bir şey bu. Hayran kalmak, ilgi çekici bulmakla. Sevmek ise bir görüntüye duyulan bir şey değil bence. Çünkü sevmek, içinde bir duygunun oluşması için geçen bir an'lar yumağıdır. Çünkü görüntü sadece bağ kurar, devam ettirmez. Çok konuştum yine :)
Aptalca şeylere bile kırılıyorum. Yani bir insandan bir şey bekliyorum. Ondan habersizce. Olmayınca kırılıyorum mesela. Sanki nedenlere ihtiyacım varmış gibi. Oysa karşındakinin umrunda değilsin. Saçma sapan işler.
Bu hayatın elle tutulur tarafı yok ya. Komple meşgale bulmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Bunu dene. Bunu yap. Şunu düşün. Vakit geçir. Tamam ölsem sorun değil de yaşayamamak sorun. Dahası ne yaparsak yaşamış oluyoruz. Koyamıyorum bir yere düşüncelerimi. Göğsüm ağrıyor.
Yani şu gözlerimin de ucu bucağı yok. Hemen dol hemen. Aman. Sanki bir bok oluyormuş gibi. Kendi kendini kurcalayıp hüzün yaratıyorsun Eda. Olmaz böyle.
Konuş benimle, göğsümdeki ağrıyı deş. Ağrımı açığa çıkar, sorunu bul ve çözmemi sağla. Miyop mu gözlerin ey yabancı, ışığını yak. Gözlüğünün camlarını sil. Dudaklarını yumuşak bir gülümsemeyle donat. İçime dol güzelliğinle.
Ya da defol git ya. Ne uğraşacağım.
Kendime itiraf ettiğim her şey için ayrı yerlerim acıyor. Her biri için de ayrı bir göz yaşı akıyor yanaklarımdan. İnsan kendini anlayıp ağlar da anlamadığı şeyleri neresinde tutar peki? Söylesene mavi çocuk?