Allah ile mahlûkâtından hiçbiri arasında bir nesep bağı yoktur. Hayırlara nâil olmak, kötülüklerden korunmak (ve Allâh’a yakınlık), ancak O’na itaat ve emirlerine tâbî olmakla mümkündür.
“(Allah’ım) Bana verdiğin nimetlere bereket ihsan et. Gerçekleşmesine karar verdiğin şeylerin kötülüğünden beni koru. Çünkü sen karar verirsin ve senin kararın üzerine kimse söz söyleyemez...”
“Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarf edenler için Rableri nezdinde ecirleri vardır; onlar için ne korku olacak ne de üzüleceklerdir.”
Kim hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah'a ihlâsla ibadet ederek, namazı dosdoğru kılarak, zekâtı vererek dünyadan ayrılırsa, Allah kendisinden razı olduğu hâlde ölmüş olur.
'Ey oğul, eğer bugün tasavvuf ehli olduğunu iddia edenlere nazar edersen; çoğunluğunu zındık, bid'atçı ve başıbozuk; birçoğunu câhil ve ahmak oldukları kadar hilekâr ve düzenbaz, kibirli ve riyâkâr görürsün. En şerlileri ise; takvâ, zühd, sıdk ve safâ ehline dil uzatanlardır.'
Münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar. Halbuki Allah onların oyunlarını kendi başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler. (Nisâ, 4/142)
(Rabbim!) İnsanların diriltileceği gün ve Allah'a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme. (Şu'arâ, 26/87-89)