Ortak yaşama sığınma, çekilen acıyı bir süre için hafifletebilir, ama ortadan kaldırmaz. İnsanlığın tarihi, bireyselleşmenin gelişmesinin tarihidir, ama aynı zamanda özgürlüğün gelişmesinin de tarihidir.
Tutunabileceğimiz herhangi bir şey yok mu bu evrende? İçine tepeleme daldırıldığımız o yanılsamalar karmaşası içinde, bir hakikat heykeli olarak dikilmiş tek bir şey var, o da sevgi. Gerisi hiçlik, bomboş bir hiçlik.
Nefret, tutkulu bir yok etme arzusudur: sevgiyse, bir “nesne”nin tutkuyla olumlanmasıdır. Sevgi bir “etki” değil, amacı mutluluk olan nesnenin gelişmesi ve özgürlüğe olan etkin bir özlem, içsel bir ilgililiktir.
Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasar vermeye başladığında, istedikleri şey katlanılmaz kayıplara gebe olduğunda trajik bir hal alır.