Böyle şeylere “arz-talep meselesi” deyip geçenler, dikkat ederseniz, aslında “talep meselesi” demek istiyor, yalnızca talepten bahsediyor. Arz eğrisinin nasıl oluştuğunu unutuyorlar.
Isabella Weber haklı. Satıcı enflasyonu vardır. ++
Daha çok mahallenin eskilerinin, esnafın kısaca oturup lafladığı, sabah espresso akşam hafif içkiler içebildiği bir işletme tipi. Ama herkes girebilir yani. Böyle ucuz ve içerici bir geleneksel kamusal alan tüm mekanlara kalite/fiyat baskısı yapar. Bizde pek yok.
Biraz da güzellik yazalım. İstanbul’un yanı başındaki Belgrad, Kemerburgaz, Polonezköy ormanlarının ve Boğaz korularının yanı sıra, kentin içinde kalan, metroyla rahat ulaşabileceğiniz Atatürk Kent Ormanı gibi bir yer de var. Tadını çıkarın.
Bizde olan geleneksel kamusal alanlar başka türlü bir cinsiyet ayrımı varsaymış. Kıraathaneyle “nezih mekan” birbiriyle devamlılığı olmayan mekanlar. Biri diğerine fiyat baskısı yapamıyor.
Elbette sınıfsal (ve coğrafi) idi ama göç ve kamu politikaları sayesinde sınıfsal boyutu silikleşti.
Geniş emekçi kesimlerin ortak sınıfsal deneyimi, şanslı sermaye gruplarına giden kamu kredilerini ve vergi aflarını finanse etmek. Yapıcı siyaset için oraya odaklanalım.
İstanbul bir şeylerin zirvesini yaşıyor. Bazı şeyler için buradan sonrası belki aşağı yönlü. Nüfus gerilemesi başladı. Bazı algılar ve fiyatlar zamanla dengelenecek. Aradaki grotesk dengesizlik dönemindeyiz galiba.
Bu kısmen satıcının iradi stratejisi. Kısmen kamu politikalarının ürünü.
Yandaş şirketlere kaynak aktarmak için gereğinden pahalı yapılan ulaşım yatırımları vb yüzünden İstanbul’a gıda sevkiyatı pahalı. Faiz politikası yüzünden kiralar pahalı. Ekonominin dengesi bozuk. ++
Kamusal kültürü cılız, kent parkları çok az olan şehirde insanların yeme içme dışında bir aktivite paylaşımı yok. Her köşede bir mekan. Daha düşük fiyatla para kazanamam diyecek, kazanmaması lazım zaten, çok fazla mekan var, başka girişimcilik düşünemez oldu gençler. ++
Kültür meselesini şöyle bağlamlandırayım biraz. Bakın bu görselde gördüğünüz bir “alimentari”. Hem bakkal hem de bizdeki çay bahçelerinin işlevini gören, ama çay bahçelerinden çok daha, kıraathaneler kadar yaygın, k.haneden farklı olarak da kadınlı erkekli oturulabilen bir yer. +
Her şey bir yana biraz da kültür meselesi. Yunan’da hatta İtalya’da ortalama satıcı şöyle bir tabak sunmaya utanır. O sıra çok maliyetliyse koymaz menüye, koysa bile bunu zarar yazayım, karı başka item’dan yapayım, 6 euro’ya salatalık sattı dedirtmeyeyim diye düşünür.
Piyasa, toplum için var, devlet de bu ilişkinin koruyucusu (olmalı). Ürün fiyatları için düzenleme ve denetlemeler modern sosyal devletin bir görevi. ABD'de bile yapılıyor.
Aslında her şeyden önce KÖİ yükümlülükleri gözden geçirilmeli, ulaşım nakliye maliyetleri düşürülmeli.
Karlılıkta başı çekenler madencilik ve imalat. Örgütsüz (göçmen) emek, devalüasyon, dünyada tedarik sıkıntıları derken ihracatta ve yurtiçinde karlı iş yapılıyor.
Ancak konaklama ve gıda hizmetleri de gayet karlı.
Would be more informative if it was showing median rather than average figures (which are inflated by extreme managerial wages that are more common in the USA) but still worth a look, with the comment.
Şu ölçek de önemli. Gelir seviyesi bakımından İstanbul’un içinde en az bir adet Hırvatistan, onun üstüne galiba bir tane İzlanda var. Dünyanın en çok ziyaret edilen şehri. Tüm tüketiciyi etkileyen fiyat baskısı yapıyor yukarı yönlü. x.com/serhatucak/sta…
Spor ekonomisini pek bilmeyen biri olarak saf bir soru soracağım. Türkiye’de futbol kulüplerinin sık sık hoca değiştirdiği bilinmekle birlikte neden bu hocalarla hep yüksek fesih bedelli sözleşmeler yapılıyor? Başka türlü hoca bulunmuyor mu? Avrupa’da da mı böyle?